28 Kanunisani’yi Unutma!

Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Karadeniz’de katledilmesinin ardından bir asırı aşkın zaman geçti. Devrim davasında mücadele eden, sosyalizm uğruna dövüşen, sürgünler yaşayan, canlarıyla bedel ödeyen Mustafa ve Maria Suphi ile yoldaşlarını saygıyla anıyoruz.
Tarihsel düşmanlarımızı tanıyor, Proleterya’nın şanlı bayrağını taşıyoruz.

“Tarih sınıfların mücadelesidir.
1921 kanunisani 28 Karadeniz burjuvazi biz 15 kasap çengelin de sallanan 15 kesik baş!
Yoldaş!
Bunların sen isimlerini aklında tutma fakat;
28 Kanunisaniyi Asla Unutma!”

Mustafa Suphi’nin III. Enternasyonal Birinci Kongresi’nde yaptığı Konuşma: Türkiye Komünistlerinin Uluslararası Görevleri

Burada Moskova’da, tüm dünyanın geleceğini değiştirecek 3. Enternasyonal’in merkezinde, proletarya, mazlum Türk köylüsü ve emekçi sınıfı adına, kapitalizmin, batının hırçın uygarlığının yırtıcı pençesinde can çekişen, birçok benzerleri gibi emperyalizmin zulmünde inleyen bu mazlum halk adına, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik adına konuşmak ne mutluluk…

Gerçekten, diğer ülkelerdeki gibi Türkiye’de de padişahların barbarlıklarına, kalleşliklerine, işledikleri cinayetlere son verilmelidir. Dökülen kanlar yalnız Ermenilerin değil, Türk fıkarasının, emekçisinin, köylünün de kanıdır. Bu barbarlıklara başvuran, mazlum halk kitleleri değil, Türk paşa ve padişahlarıdır. Yoldaşlar, Rusya’da bulunan Türk emekçi ve köylü temsilcileri, Ekim Devrimi sonrasında sermayeye karşı çıkmaya ve her şeyden önce yöneticilerin başvurdukları barbarlıkları sona erdirmeye karar verdiler.

Geçen sene Türk generalleri, Türk ordusunu, Hazar Denizi kıyılarını, İran’ı ve Türkistan’ı işgale göndermeye kalkıştıklarında, Moskova’da, bütün dünyaya mutluluk vadeden devrimcilerin merkezlerinde Türk devrimcileri, cesaretle Türk bayrağını yükselterek, Türk generallerinin maceraperest özlemlerine karşı koydular. Moskova’daki Türk elçiliği sesimizi duymazlıktan geldi. Rus Cumhuriyeti Hükümetine sürekli nota göndererek hemen sınır dışı edilmemiz istendi. Aynı zamanda Taşkent, Orenburg ve Kazan Müslüman halkları arasında bizlere karşı propagandaya girişerek, bütün güçleriyle çalışmalarımızı engellemeye çalıştılar.

Burjuva gazeteleri sütunlarında bize karşı şöyle sorular yöneltildi; “Müslüman dünya, Türk Ordusunun Asya içlerindeki zaferini kutlarken Türk-Tatar ulusunun en kutsal duygularına ve dinine karşı gelen bu insanlar kim? Bu kişiler hangi dine mensup, milliyetleri nedir?” Ve elçilik bu uhrevi [ahirete ait] sorularla bütün Doğu Müslüman dünyasının kafasını karıştırmaya çalışırken, biz, Türk komünistleri, bütün yeryüzünün vatanımız ve insanlığın ulusumuz olduğunu açıkça belirttik. Böylece, devrimin kızıl bayrağını cesurca kaldırarak Türk emperyalizminin etrafında toplanmış bu tür insanlara, bu tür akımlara karşı koymaya karar verdik. Fikirlerimizin gerçekleşmesi uğrunda zaman zaman durakladık. Fakat bugün bütün Doğu bizimle beraberdir. Yoldaşlar, İngiliz-Fransız hayâsızları Türk emperyalistleriyle birlikte İstanbul’u işgal edince bizlere karşı yöneltilen bütün iftiralar kesildi ve mazlum fakir halk için büyük Rus Devriminden daha iyi bir yandaş olmadığı açıkça ortaya çıktı.

Daha 1908’de Türk gençliğinin bir kısmı, halkın kurtuluşunun ancak toplumsal devrimle mümkün olabileceğini anlamıştır. Fakat o dönemde sosyalist gayretler bastırıldı. Unutulmaz Jaures’in gür sesi, mazlum halkın savunusunda çölde bir çığlık gibi kaldı. Ve yalnız Jaures’in dostları onun başlattığı işten dönmediler ve bugün burada, Rusya’da devrimci Türk ocağını örgütlediler. Doğu’da ekonomik ve toplumsal dönüşümlerin bütün dünya toplumsal devrimiyle gerçekleşebileceği inancı, Büyük Ekim hareketi sonrasında, daha da güç kazandı.

Bugün Türk proletaryası ve intelligentiasının inancını gösterecek ilginç bir örnek vereceğim: Ekim Devrimi sonrasında İstanbul Üniversitesi’nde, Türk gençliği Nobel ödülünün kime verilmesi sorusuyla karşılaştığında, Türk profesörlerin baskısına rağmen, ödülün yoldaş Lenin’e verilmesini önerdiler. Ve bu bir kez daha Doğu’da toplumsal devrim fikrinin güç kazandığını ispatlamıştır. Büyük rehber yoldaş Lenin fikirleriyle, özlemleriyle, eylemleriyle bütün devrimci dünyayı temsil ediyordu ve Türk gençliği yaptığı seçimle bu dünyaya olan içten bağlılığını gösterdi.

Türk halkının Rus devrimine olan sempatisi üzerine daha fazla konuşmayı gerekli görmüyorum. Fakat dünya toplumsal devrimi uğruna bu kadar kurban veren Rus toplumsal devrim kahramanları bilsinler ki, savaş alanında yalnız değiller ve bütün intelligentsia ile birlikte Türk proletarya kitleleri onlarla beraberdir ve kalpleri onlarla birlikte çarpar.

Bu kahramanlar güvensinler ki, güney güneşi altında Türk proletaryasının büyük kıyamı olgunlaşıyor, güçleniyor ve Rus yoldaşlarıyla birlikte savaş çağrısını bekliyor.

Yoldaşlar bunu sizlere Yakın Doğu’da Türk halkı arasında, Rus Devrimini bütün kalpleriyle destekleyen gerçek devrimcilerin bulunduğunu göstermek için söyledim. Bugün Doğu’daki hareketle tüm dünya devrimi ilişkisindeki temel çizgiyi vurgulamak isterim. Şuna içtenlikle inanıyorum ki; Doğu’daki devrim, Batı’daki devrime yakından bağlıdır. Rus Devrimi saflarında çalışan biz Türk devrimcileri, eminiz ki, Doğu devrimi yalnız Doğu’nun Avrupa emperyalizminden kurtuluşu için değil, Rus devriminin savunulması için de gereklidir.

Yoldaşlar bilindiği gibi, eğer Fransız-İngiliz kapitalizminin başı Avrupa’da ise gövdesi (midesi) Asya’nın geniş alanlarında bulunuyor. Ve biz, Türk sosyalistleri için acil görev Doğu’da kapitalizmin köklerini söküp atmaktır. Ancak bu yolla İngiliz-Fransız sistemini hammadde kaynaklarından yoksun bırakabiliriz. Türkiye, İran, Hindistan, Çin ve diğerleri İngiliz-Fransız sanayilerine kapılarını kaparlarsa, hem Avrupa borsaları pazar olanaklarından yoksun kalır hem de kaçınılmaz bir krize yol açılmış olur ve bunun sonucu hâkimiyet proletaryanın eline geçer ve sosyalist bir düzen kurulur. Bu ancak İngiliz-Fransız emperyalizmine karşı Doğu halklarının kıyamıyla, devrimci hareketlerin teşvikiyle gerçekleştirilebilir. Fakat Doğu’ya devrim nasıl götürülür?

Ben Doğu sorununun görüşüldüğü, Doğu halklarının mistik yaşamlarının konuşulduğu, bu halklar üzerine derinlemesine bilgi edinme isteklerinin ortaya konulduğu birçok toplantılarda bulundum. Doğu çalışmaları daha Çarlık rejimi altında yürütülüyordu. O zaman bu çalışmalar bu halkların en iyi sömürü biçimini bulmaya yönelikti. Bugün ise bu mesele mazlum Doğu’nun kurtarılması için görüşülüyor. Doğu’yu öğrenirken silaha sıkıca sarılmaya cesaret etmeli ve amacımızı, yani Doğu’da devrim ocaklarını teşkilatlandırmayı gözden uzak tutmamalıyız. Avrupa sermayesine karşı Doğu halklarının kıyamı Rus devrimi için olduğu kadar bugün bütün ülkeler proletaryalarına varlığıyla güç veren genç Alman devrimi için de geçerlidir. Bugün Alman devrimi İngiliz-Amerikan baskısının sürekli tehdidi altında bulunuyor ve bizden, Doğu’dan yardım istiyor.

Bu nedenle III. Enternasyonal’in bundan sonraki görevi Doğu halkları arasında devrim ocakları kurmak olmalıdır.

Coğrafi konumu nedeniyle Asya ile Avrupa’yı birleştiren Türkiye, kapitalizmin doğrudan zulmü altında kalmış ve bu, gelecek dünya devrim hareketinde şerefli bir görev yükümlenmesini kaçınılmaz kılmıştır. Türk proletaryasının bütün gücüyle dünya sosyalist devriminin savunusuna ve gelişimine katılacağı güvenci içersindeyiz.

Mustafa Suphi

*Üçüncü Enternasyonal veya Komünist Enternasyonal (veya kısaltmasıyla Komintern) Birinci Kongresi 2-6 Mart 1919 tarihlerinde Moskova’da toplandı. Temmuz 1918’da Kazan’da toplanan Türk Sol Sosyalistleri Konferansı’nda kurulmuş olan merkezi heyetin temsilcisi olarak Mustafa Suphi bu kongreye Türkiye proletaryasını temsilen katıldı ve burada yayınlamakta olduğumuz konuşmayı yaptı.